Etkinlikler

17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü’nde “Hipertansiyon ve Böbrek Sağlığı Paneli”


17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü’nde, Türk Böbrek Vakfı ve Memorial Hizmet Hastanesi işbirliği ile düzenlenen “Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları” konulu panele, Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları derneği Başkanı ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji ABD Başkanı Prof. Dr. Şükrü Sindel ile birlikte İstanbul Memorial Hizmet Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Doç.Dr. R. Eralp Ulusoy ve Doç. Dr. Suat Altınmakas katılmışlardır.

Panel’e konuk olarak katılan Memorial Şişli Hastanesi Organ Nakli Bölümü Başkanı Prof.Dr.Münci Kalayoğlu yaptığı konuşmada, organ naklinin bu yüzyılın en büyük başarı hikayelerinden biri olduğunu belirterek, böbrek hastalıklarının en iyi tedavi yönteminin nakil olduğunu ve karaciğer için de siroz hastalığında kesin ve en ekonomik tedavi şeklinin nakil olduğunu anlatmıştır. Nakil başarı yüzdeleri böbrek nakli için % 98,5 ve karaciğer nakli için % 92 düzeyinde olduğu bilgisini veren Prof. Dr. Kalayoğlu, bu oranların UNOS istatistikleri ile karşılaştırıldığında en iyi düzeyler olduğunu söylemiştir.

Prof. Dr. Şükrü Sindel yaptığı sunumda hipertansiyon için “Sessiz Katil” sloganını  kullanmıştır. Hastaların çoğu son dönem böbrek yetmezliği veya muhtelif kardiyak sorunlarla karşı karşıya gelmektedirler. Hipertansiyonun önemi, % 80-85 oranında küçük damarların tıkanması, % 10 oranında kanama nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Hastanın tansiyonu normalken bile damarlar tıkanabilir. Tansiyondan bağımsız olarak tuz tüketimi, inmeyi tetikler. Pre-hipertansiyon grubu, bir süre sonra hipertansif gruba geçmektedir, bu hasta grubu kontrol edilmeli ve ilaçsız tedavi tedbirleri alınmalıdır. Türkiye’de 18 yaş üzeri her 3 kişiden 1’i hipertansiftir. Kadınlarda kilo, hareketsizlik ve salça, erişte, turşu gibi gıda tüketiminin çokluğu nedeniyle bu oran % 36’dır. Örneğin, 100 gram patlamış mısırda 7 gr tuz bulunmaktadır. Normal kişilerin tuz ihtiyacı günde 6 gr iken, tansiyon hastalarında bu sınır 3 gr olmalıdır. Ancak toplumumuzda bu miktar 18 gr’a çıkmaktadır.

Hastaların ancak % 40 kadarı bu durumun farkındadır ve bu hastaların % 28’i erkek, % 48’i kadındır. Aşırı tuz kullanımı hipertansiyon, osteoporoz ve kronik böbrek hastalığına yol açmaktadır. THTBHD’nin yürüttüğü tansiyon ölçüm çalışmasında bugüne kadar 100.000 kişinin tansiyonu ölçülmüştür. Bu kişilerden 10.000’i, ilk defa tansiyon ölçtürdüğünü ifade etmiştir ve kişilerin 2000’inin hasta olduğu ortaya çıkmıştır. Her 5 hastanın sadece 1’inde tansiyon kontrol altına alınabilmektedir. İyi bir kan basıncı kontrolü ile inmede % 35-40 azalma olabilir. 18 yaş üzeri her hastanın mutlaka iki koldan tansiyonu ölçülmelidir. Ofis, ev gündüz ve gece tansiyon ölçümlerinin değişim gösterdiği hatırlanmalıdır. Kardiyovasküler veya renal hastalık, hasta için çok büyük risktir. Sadece tansiyon düzeyi değil, diğer risk faktörleri ve eşlik eden klik durumlar da değerlendirmeye alınmalıdır. İnme geçiren hastalarda 5 yıl içerisinde tekrarlama riski % 50’dir. Tansiyonun oluşma sebebi, % 90-95 oranında esansiyeldir, bir diğer ifadeyle nedeni belirsizdir. Diğer ana nedenler; genetik yatkınlık, obezite, aşırı alkol kullanımı, tuz tüketimi ve ırksal özelliklerdir. Örneğin Türk ırkında HDL düşüktür, ırksal risk ve aşırı tuz tüketimi bulunmaktadır. Sadece tuzun tüketimi değil, atılımı da önemlidir. Bilinçsiz ağrıkesici kullanımı böbrekler ve tansiyon için çok zararlıdır.

Doç.Dr. R. Eralp Ulusoy, “Sinsi Katil Hipertansiyon, 21. Yüzyılın Vebası” başlıklı sunumunda hipertansiyonun dünyada erişkin nüfusun % 26,4’ünü etkilediğini ve dünyada 1,5 milyar insanın hipertansiyon hastası olduğunu, her yıl yaklaşık 7,1 milyon kişinin ölümüne sebep olduğunu belirtmiştir. Gelişmiş batı ülkelerinde erişkin nüfusta % 20-25 oranında hipertansiyon görüldüğü bildirilmektedir. Türkiye’de ise nüfusun % 33’ü, bir diğer ifade ile 16 milyon erişkin hipertansiyondan etkilenmektedir. Halen tedavi alan her üç erkekten ve dört kadından birinin kan basıncı kontrol altında tutulabilmektedir. Ülkemizde her üç kişiden biri hipertansiyon sorunu yaşarken, her dört kişiden biri obezite sınırındadır, her yüz kişiden yedisi şeker hastasıdır, yedi kişi ise şeker hastası adayıdır. Türkiye’de ölüm nedenlerinin başında kalp hastalıkları ilk sırayı almaktadır. Hipertansiyon uzun yıllar belirtisiz kalabilir.  40 yaş üzerinde % 20 sıklıkta, 65 yaş üzerinde ise yaklaşık % 50 sıklıkta görülür. Dünyada görülme sıklığı % 26 iken, Türkiye’de görülme sıklığı % 33’tür.

Hipertansiyonun nedenleri arasında böbreklerle ilgili sorunlar, hormonal sorunlar, ilaca bağlı sorunlar gibi sorunlar bulunmaktadır. Hipertansiyon oluşumunu kolaylaştıran faktörler arasında kalıtım, aşırı tuz kullanımı, yaş artışı, ırk, cinsiyet, stres, sigara, şişmanlık, hava kirliliği, kolesterol yüksekliği ve şeker hastalığı gibi etkenler yer almaktadır.

Hipertansiyonun önlenmesi için ise tuz kısıtlanması, sigaranın bırakılması, ilaçların düzenli kullanılması, fazla kilolardan kaçınılması, fiziksel aktivitenin arttırılması, alkol ve stresten uzak durulması, doymuş yağlardan kaçınılması, bitkisel besinlerin daha fazla tüketilmesi, yerli mineral ve vitamin alınması gerekmektedir. Hipertansiyon hastalarının % 60’ı ideal vücut ağırlığından % 20 fazladır. Yapılan araştırmalar, sigara içmeyen 40 yaş üzeri erkek obez kişilerin 5,8 yıl, kadınların ise 7,1 yıl az yaşadıklarını ortaya çıkarmıştır.

Hipertansiyon hastalarının yaptıkları en büyük hatalar ise profesyonelce hazırlanmış ilaçlar yerine sarımsak, maydanoz, limon gibi bitkilerin tansiyonu düşürdüğüne inanmak, tedavinin ömür boyu süreceğini kabullenmemek, komşu ve yakınlarının ilaçlarını kullanmak, kullanılan ilacı iyi tanımamak, doktora danışmadan ilaç değiştirmek ve bünyelerinin tansiyona dirençli olduğunu sanmaktır.

Sonuç olarak; hipertansiyon günümüzün en büyük sağlık sorunlarından biridir. Hipertansiyon, rutin sağlık kontrollerinde teşhis edilmektedir. Kontrolsüz hipertansiyon, kalp hastalığı, böbrek hastalığı ve diğer organlarda kalıcı ve tamir edilemez hasarlar bırakabilir. Yaşam tarzındaki değişiklikler, her hipertansiyon hastasının ilk basamakta uyması gereken sağlık kurallarıdır.

Doç. Dr. Suat Altınmakas ise yaptığı sunumda hipertansiyonun, kan basıncının 140/90 mmHg ve üzerine olma durumu olduğunu belirterek, insanların % 44’ünün hangi kan basıncı değerinin normal veya hangisinin yüksek olduğunu bilmediğini, toplumun % 80’inin hpertansiyon ve kalp hastalığı arasındaki ilişkiden habersiz olduğunu, % 63’ünün hipertansiyonun ciddi bir sorun olmadığını düşündüğünü ve % 37’sinin profesyonel yardım almadan tansiyonlarını kontrol edemediğini ortaya koymuştur. Tüm dünyada ölümlerden sorumlu risk faktörleri sıralandığında, ilk sırayı hipertansiyon alırken, ardından sigara kullanımı, yüksek kolesterol, obezite, alkol, kötü çevresel koşullar ve hijyen, demir eksikliği gerlmektedir. Yaş gruplarına göre hipertansiyon sıklığı ise 18-34 yaş aralığında % 6, 35-44 yaş aralığında % 16, 45-54 yaş aralığında % 31, 55-64 yaş aralığında % 48, 65-74 yaş aralığında % 65 ve 75 yaş ve üzerinde ise % 78 oranında seyretmektedir. Hipertansiyon tedavisi ile 60 yaş altı toplumda inme riski % 42, koroner olay geçirme riski ise % 14 oranında azaltılabilmektedir.

Obezite, kötü beslenme alışkanlığı, yüksek tuz alımı, hareketsiz yaşam, yüksek miktarda alkol tüketimi ve sigara, hipertansiyonda düzeltilebilir risk faktörleridir. Hipertansiyon tedavisinde temel kurallar; hastaların kan basıncını düzenli olarak kontrol etmek, hastaları evde otomatik tansiyon ölçüm cihazları ile tansiyonlarını kontrol etmeye cesaretlendirmek, hastaların risk faktörlerini tespit etmek, süreklilik gösterecek şekilde hayat tarzının değiştirilmesidir. Tedavi, tansiyonu 140/90 mm HG’den düşük olacak şekilde hedeflenmelidir. Bu düzey, şeker hastalarında, kronik böbrek yetmezliği ve koroner kalp hastalığı olanlarda 130/80 mm Hg olarak belirlenmiştir.

    Obez Market