Yaşa bağlı olarak su ihtiyacımız ve vücuttaki dağılımı değişse de, hangi yaş olursa olsun vücudun sıvı dengesinin kontrolü, böbreklerin hayati role sahip olduğu bir süreçtir. Üriner sistem, özellikle de böbrekler, yetersiz sıvı alımı ve vücudun susuz kalmasının (dehidrasyonun) yan etkileri söz konusu olduğun ön saflarda yer almaktadır.
Farklı ülkelere ve farklı kurumlara göre, önerilen günlük toplam sıvı tüketimi farklılık gösterir. Günlük toplam sıvı tüketimi; su, içtiğimiz tüm içeceklerdeki su ve yiyeceklerin nem içeriğinin toplamıdır. 2010 yılında Avrupa Gıda Güvenliği Ajansı, günlük su alım miktarının -yaklaşık % 20’sinin gıdalardan alınacağı varsayımıyla- erkekler için 2,5 litre ve kadınlar için 2 litre olmasını tavsiye etmiştir.
Ancak yayınlanan kılavuzların ortak noktası, diğer besinlerin aksine önerilen günlük sıvı alımı miktarının net bir sağlık gerekçesine dayandırılmamış olmasıdır.
Birtakım bulgular, kronik olarak düşük sıvı alımı/düşük idrar atılımının, idrar yolları enfeksiyonunun ortaya çıkmasına neden olduğunu öne sürmektedir. Öte yandan, artan sıvı alımına bağlı yüksek miktarda idrar çıkışının, tekrar eden üriner sistem taşı oluşumunu 2-5 sene önlediği görülmüştür. Artan sıvı alımının veya günlük idrar hacminin, kronik böbrek hastalığının ilerleyiş hızının yavaşlamasıyla da bağlantısı vardır.
Hayat tarzı etkenleri de üriner sistem taşlarının oluşumunda etkilidir. Sıvı alımını arttırmadan fiziksel egzersiz yapıldığında, terleme ile kaybedilen vücut sıvısını yerine koymak için azalan idrar hacmi ve idrarın daha asitli hale gelmesi, üriner taş oluşumu ve kristalleşme riskini arttırır.
Kronik böbrek hastalığı, kaçınılamaz şekilde ilerleyen, yaşam kalitesini olumsuz etkileyen, beklenen yaşam süresini kısaltan ve toplumda görülme sıklığı sabit hızla artan çok ciddi bir tablodur. Kronik böbrek hastalığı (KBH), kadınlar arasında erkeklere göre daha yaygın görülürken, KBH hastası olan erkeklerin % 50’si, son dönem böbrek hastalığı olarak tanımlanan ve diyaliz veya organ nakli gerektiren böbrek yetmezliği geliştirmeye daha meyillidir. 2008 verilerine göre dünya çapında 2 milyondan fazla kişide son dönem kronik böbrek hastası olduğu ve bu hastaların 1,7 milyonunun diyaliz tedavisi gördüğü tahmin edilmektedir. (2008 verileri). ABD’de son dönem kronik böbrek hastalarının % 44’ünün ilk aldığı teşhis diyabet olurken, % 28’ine koyulan ilk teşhis hipertansiyondur. Bu yüksek görülme sıklığı nedeniyle KBH, hatırı sayılır büyüklükte bir ekonomik yükü de beraberinde getirir. Sadece ABD’de KBH ile bağlantılı, özellikle son dönem kronik böbrek hastalığı ve renal replasman tedavisi maliyetinin 2010 yılı için yaklaşık 28 milyar dolar olarak tahmin edilmektedir.
Kronik böbrek hastalığının ilerlemesinin yavaşlatılmasına yönelik; tütün ve tütün ürünleri tüketimi, diyabet, hipertansiyon veya hiperlipidemi ile bağlantılı risk faktörlerine ilişkin müdahalelere rağmen, KBH’nın görülme sıklığı ve hastalıkla ilişkili çıktıların neden olduğu yük büyümeye devam etmektedir.
Polikistik böbrek hastalığı önleyerek KBH gelişimini engellediği için sağlıklı bireylere yüksek miktarda sıvı alımı önerilebilir.
.jpg)