Yaşamsal öneme sahip görevleri olan böbrekler, aldığımız besinlerin vücudumuz tarafından kullanılması sonucunda açığa çıkan atık maddeleri idrarla vücudumuzdan uzaklaştırırlar, vücudun su - tuz dengesini düzenler ve tansiyonu dengede tutarlar. Böbreklerin en önemli görevlerinden biri kan yapımını sağlayan kemik iliğine, ne kadar kan yapılacağı komutunu iletmektir.
Her biri 150 gram olan fasulye şeklindeki böbrekler, omurganın her iki yanında, bel bölgesinin biraz üzerinde yer alırlar. İçi damar yumaklarıyla örülü olan böbreklerin sağlığını tehdit eden iki düşman; yetersiz su tüketimi ve fazla tuz tüketimidir. Şeker hastalığı ve yüksek tansiyon, böbreklere hasar vererek yapısal bozukluklara yol açmaktadır. Fazla kilolu olmak ve sigara alışkanlığı gibi etkenler de böbrek sağlığını olumsuz etkilemektedir.
Beslenme alışkanlıklarına verilen önem, böbreklerin işlevlerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için başta gelen koşullardan biridir. Günde en az 2 litre su içmek, böbrek sağlığı açısından önemlidir. Günde altı gram tuz tüketimi yeterliyken, ülkemizde kişi başına günlük ortalama tuz tüketimi yaklaşık 18 gramdır. Sebze ve meyve tüketimi ile günde 2 gram tuz alınmakla birlikte özellikle işlem görmüş hazır gıdalar, salamura gıdalar, turşu, salça, peynir, zeytin ve ev dışında yenilen yemekler yüksek oranda tuz içermektedir.
Böbrek yetmezliğine yol açan duruma erken müdahale edildiğinde, vücutta kalıcı hasar bırakmadan tedavi edilebilir. Böbreklerin işlevlerini tamamen yitirmeleri için süzme kapasitelerinin % 15’in altına düşmüş olması gerektiği düşünüldüğüne, böbreklerin ne kadar güçlü organlar olduğu daha net ortaya çıkmaktadır.
Sadece tuz değil, şeker de hem genel sağlığımızı, hem de etkileri nedeniyle böbrek sağlığımızı olumsuz etkiler.
İki yüzyıl önce Sanayi Devrimi ile başlayan şeker pancarından şeker üretimi sonucunda, kişi başına şeker tüketimi gelişmiş ülkelerde kişi başına yaklaşık 75 kiloya ulaşmıştır. Türkiye’de ise bu miktarın yaklaşık 40 kiloya ulaştığı tahmin edilmektedir.
Ancak tehlike bununla da sınırlı kalmamaktadır. Tüketilen şekerin tamamı ne yazık ki şeker pancarından elde edilen şeker değil, daha ucuz olduğu için tercih dilen nişasta bazlı şekerdir. Gazozdan meyve suyuna, baklavadan kahve kremasına kadar pek çok gıdanın üretiminde kullanılan nişasta bazlı şeker ya da kamuoyunda son dönemlerde konuşulan adıyla mısır şurubu şekeri, şeker pancarından elde edilen şekerden daha tatlı, daha ucuz ve taşıması daha kolay olduğu için maliyeti düşük, kârı yüksektir.
Mısır şurubu şekeri, vücut metabolizmasıyla uyumlu olmadığı için kronik hastalıkları salgına dönüştürdüğü ve kanser, kalp hastalıkları, siroz, obezite ve diyabet gibi hastalıklara neden olduğu gerekçesiyle Fransa, Hollanda ve İngiltere’de yasaklanmaktadır. Bu tip şeker, yediğimiz pek çok gıdanın içinde bulunmaktadır. Özellikle ketçap, hazır soslar, hazır çorbalar, konserve gıdalar gibi ürünler, içerdikleri şeker miktarları nedeniyle çok dikkatli tüketilmelidir.
Vücudumuzun taze ve kuru meyvelerden alınan hariç şekere hiç ihtiyacı yoktur. İnsülin direnci ve tip-2 diyabet hastalığını tetikleyen aşırı şeker tüketimi hakkında son dönemde yapılan araştırmalar, bilinen sağlık risklerinin yanı sıra, şekerden zengin beslenmenin beynin işlevini bozduğu, bunun da hafıza sorunlarına, depresyon ve unutkanlığa yol açtığını ortaya çıkarıyor.
.jpg)