img

19 Kasım 2012


Bugün tüm dünyada benimsenen tedavi yöntemi, hastalık ortaya çıkmadan önce, hastalığa neden olan değişkenlerin önlenmesine dayalı koruyucu hekimlik uygulamaları üzerine yoğunlaşmıştır. Koruyucu hekimlik uygulamaları tedavi ile karşılaştırıldığında, hem ülke bütçesi göz önüne alındığında daha ekonomiktir, hem de daha kısa zamanda daha verimli sonuçlar elde edilebilir. Örneğin, günlük tuz tüketimini azaltmak, fazla kilolardan kurtulmak, sağlıklı bir diyet uygulamak ve hayata hareket katmak gibi muhtemelen herhangi bir kişisel ek bütçe ya da zaman gerektirmeyen alışkanlıklar edinerek kronik böbrek hastalığının (KBY) en önemli sebeplerine karşı önlem almak mümkündür. Terazinin diğer kefesinde ise yılda en az hasta başına 30.000.-TL tedavi masrafı gerektiren diyaliz tedavisi durmaktadır.

Türk Böbrek Vakfı, böbrek sağlığı ve hastalıklarının önlenmesi, bu konuda kitlesel eğitimler ve farkındalık arttırıcı etkinliklerin düzenlenmesi, kamuoyunu ilk elden bilgilendirecek kampanyaların düzenlenmesi gibi pek çok proje üreten bir sivil toplum örgütü olarak 1985 yılından bu yana hizmet vermektedir. Yüksek tansiyon ve şeker hastalığı, KBY’ye neden olan birincil hastalıklardır. Bu hastalıklara ise en başta aşırı tuz ve şeker tüketimi ile obezitenin neden olduğu bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır. Tuz, şeker ve obezitenin yol açtığı hastalıklar, ancak toplumun bilgilendirilmesi ve doğru yaşam alışkanlıklarının edindirilmesi ile kırılabilir.

KBY, beş evreden oluşan, bulaşıcı olmadığı halde Dünya Sağlık Örgütü’nün salgın boyutunda tanımladığı bir hastalıktır. Beşinci evrede artık böbrekler işlevlerini kaybetmiş ve hastalar ancak diyaliz makinesine bağımlı olarak yaşamlarını sürdürebilir noktaya gelmişlerdir. Bu evrede tek kesin tedavi yöntemi vardır: Organ nakli

Organ nakli sadece KBY hastalarını değil, çeşitli nedenlerle organ yetmezliği nedeniyle nakil bekleyen hastaları da ilgilendirir. Bugün Türkiye’de akciğer, karaciğer, kalp, kalın bağırsak, pankreas, kornea ve doku nakli sırasındaki binlerce hasta Ulusal Bekleme Listesi’nde sıranın kendilerine geleceği günü beklemektedir.

Türkiye’de yıllık kadavradan organ bağışı oranı milyonda 4’tür. (0,000004) Bu oran Belçika’da milyonda 28, Fransa’da milyonda 25 ve dünya lideri olan İspanya’da milyonda 35 olarak gerçekleşmektedir. İspanyollar, bunu sadece eğitimle başarmışlardır. Ülkemizde ise şimdiye kadar yapılan çalışmalar ile organ bağışı konusunda iyimser bir eğilim yakalanmış olsa bile henüz yeterli düzeye gelinememiştir. Organ bağışının önündeki en önemli engel süreçle ilgili bilgi yetersizlikleri, önyargılar, dinsel çekinceler ve karar verme anındaki duygusal durumdur.

Canlıdan organ bağışı, dördüncü dereceye kadar akrabalık bağı olan kişiler arasında, kurul kararıyla gerçekleştirilebilir. Canlıdan nakilde, sağlıklı bir birey olan vericinin (donör) girişimsel bir işleme maruz kalması, organlarından birini yitirmesi ve belli bir dönem tıbbi gözetim altında olması, sürecin olumsuzluklarıdır. Kadavradan nakilde ise yaşamını yitirmiş bir kişi, organ ve dokuları ile birden fazla kişiye yeni bir yaşam şansı vermektedir.

Kadavradan organ bağışının mevzuatla belirlenmiş koşulları vardır:

  • Yoğun bakım şartlarında beyin ölümü gerçekleşmiş olmalıdır. Beyin ölümü, uzman bir kurul kararı ile ilan edilir.
  • Vericinin kanser, şeker hastalığı, infeksiyon hastalığı gibi hastalıkları olmamalıdır.
  • Verici, sağlığında organlarını bağışladığını beyan etmiş olsa dahi, kanuni vasisinin onayı olmadan organları alınamaz.

Hastanelerde bu süreçleri koordine etmek üzere “organ nakil koordinatörleri” görev yapar.

Durumu somutlaştırmak üzere bazı rakamlar vermek gerekirse, siz şu anda bu yazıyı okurken; 19448 hasta böbrek, 1844 hasta karaciğer ve 327 hasta kalp bekliyor.

2012 yılında ise sadece 2287 hastaya böbrek bulunup nakledilebilmiş. 785 hastaya karaciğer, 55 hastaya kalp, 20 hastaya akciğer, 2 hastaya kalp-akciğer, 6 hastaya pankreas, 3 hastaya ince bağırsak, 3 hastaya kalp kapağı nakledilerek ikinci bir hayat şansı sağlanabilmiş. Organ nakli yapılabilen hastalar yeniden çocuklarının ellerini tutabilmişler, sevdikleri ile yeniden anılar biriktirmeye başlamışlar. Geride kalan binlerce hasta ise her sabah “belki de bugün sıra bendedir” umuduyla yaşıyor.

Oysa 2012 yılının başından içinde bulunduğumuz bugüne kadar, bir başkasına yeniden hayat verme ayrıcalığına sahip olan 1154 beyim ölümü vakasında, sadece 275 aile organ bağışını kabul etti. Sevdiklerini kaybettikleri halde, acılarını bir yana bırakıp başka ailelere yeni bir hayat vermeyi kabul eden ailelerin oranı sadece % 24’te kaldı.

Binlerce hastayı yeniden sağlıklarına kavuşturabilmek için; kültürümüze, geleneklerimize ve genlerimize işlemiş paylaşma duygusunu yeniden hatırlamak için Türk Böbrek Vakfı olarak, “Beni Bağışlayın” kampanyasında sizlere ihtiyacımız var. Kişilikleri ve davranışları ile topluma örnek olan sizlerin, bu kampanyaya vereceği destek ve organ bağışı için bilinçlenmeye yapacakları katkı, kurtulacak binlerce insan hayatı çok büyük önem taşıyor.

Çünkü hiç kimsenin, günün birinde organ nakline ihtiyacı olmayacağının garantisi yok.

    Obez Market